25 Şubat 2018 Pazar

BİR DOKTORUN GÖZÜNDEN


Öncelikle merhaba çok değerli okuyucular,yeni bir yazı ve bu yazıda çok değerli bir mesleği yerine getiren doktorlarımızın bu zorlu süreçte neler yaşadığını,neler ile karşı karşıya kaldığını ve bir doktorun gözünden hastalar hakkındaki sohbetimizi siz değerli okuyucular ile paylaşacağım.

Samimi sıcakkanlı,içten ve güler yüzlü bir karşılamanın ardından Dr.Demet hanım ve Dr.Hande hanım ile sohbetimize başladık.

-Efendim doktor olmaya nasıl karar verdiniz diye ilk sorumu sorunca....

-Dr.Demet sözlerine şöyle başlıyor lise yıllarında öyle bir düşüncem yoktu üniversite sınavında aldığım puan çok yüksek olunca özellikle çevremin dershane hocalarımın yönlendirmesi ile tercih yaptım.
-Dr.Hande ise sözlerine şu şekilde başlıyor ben aslında diş hekimliği istiyordum fakat puanım yüksek gelince işler değişti ayrıca atanması daha garanti olduğundan yazdım.Annem de diş hekimliği istiyordu daha az yorulmamı istediği için nöbetin olmamasından dolayı ve diş hekimlerine sorunda tıp yaz demesiyle de tercihimi tıp olarak belirledim.

-İkinci sorum da ilk atandığınız zaman ilk görev yerindesiniz ilk hastanızı muayene ediyorsunuz ne hissettiniz....

-Dr.Demet sözlerine offf diyerek başlıyor ve gülerek korku diyor,ilk atandığım yer Hakkari/Çukurca genel atamada acil servis olarak belli oldu ve acil servis benim korkulu rüyam bir doktor abimin aklını uyarak yazdım.Babam ile beraber ilçeye gittik hemen apar topar belgeleri teslim ettik,yol kapalı ilçe de doktor yok acilde de supraventriküler taşikardili bir teyze,hemşireler hocam bir hasta var supraventriküler taşikardili bir teyze acilde yatıyor kolumda çantam üzerimde hırkam hızlıca acile indim açıkçası endişe ..... Neyse teyzenin çarpıntıları azaldı endişem geçti açıkçası ilk tecrübem korku oldu acaba ben yeterli miyim diye düşündüm.
-Dr.Hande rahat bir şekilde ben Toplum Sağlık Merkez'ine atandığım içim rahattım daha rahat oldu bizde genelde ilaç yazdırma gibi olduğu için rahattı ama ilk deneyimin asker muayenesiydi bir hastalığı var mı yok mu şeklinde belirtip hastahaneye yönlendiriyordum.Açıkçası TSM'de kağıt işleri ile uğraştırıcı şeyler oluyordu,belirli haftalar da bilgilendirme broşürleri dağıtıyorduk.Peki hocam sizin ilk geldiğiniz günü iyi hatırlıyorum Tıbbi Genetik'e poliklinikte peki ilk gününüzde ilk hastanızda bir şey hissettiniz mi ? korku belirdi diyerek başladı söze Dr.Hande çok tedirgin olduğum zamanlar oldu,eksikliğimi farkettim eve gittiğim zaman evde eksiklerimi gidermek için çalışıyordum.

-Üçüncü sorum da hem üniversite hayatı hemde mesleğe başladıktan sonraki bu evrelerde çalışma hayatınızdan memnunmusunuz......

-Dr.Demet sözlerine şöyle başlıyor staj kısmında işin aslını asistan yaptığı için hocaların gözünde bir vasfın yok öğrenmeye açsın ama bir iş verilmiyordu intörnlüğe geçince biliyoruz muamelisi yapıldı o şekilde devam ettik.
-Dr.Hande sözlerine şöyle başlıyor intörnlüğe kadar siz seçilmiş insanlarsınız siz şöylesiniz böylesiniz,altıncı sınıfa bir geldik hastayı gezdirmeye çıkarıyorsun hastanın tomografisi çekilecek başında bekliyorsun yine kağıt kürek işleri şeklinde oluyor diyorsun ki kendi kendine bize bu zaman kadar böyle davranılmamıştı ama intörnlük kısmı ikimiz içinde güzeldi memnunduk.

-Dörtüncü sorum da çevrenizdeki insanların tıp kazandıktan sonra ve şuan doktorluk esnasında sizlere karşı bakışı nasıl oldu....

-Dr.Hande, işte soruyorlar ne okuyorsun tıp okuyorum dediğimde vaaaay şeklinde tepkiler veriyorlar,bide ben biraz küçük gösteriyorum bundan dolayı okuyormusun diye soruyorlar yok doktorum çalışıyorum diyorum aa aa öyle mi şeklinde tepkiler alıyorum gıpta ile bakıyorlar saygı duyuyorlar.
-Dr.Demet bu her anlamda geçerli akrabalar olsun çevre olsun güzel tepkiler veriyorlar aynı şekilde kıskananlar da oluyor gayet normal ayrıca okurken torbaları döküyorlar ilaçları gösteriyorlar tahlil sonucu atanlar oluyor yani genel olarak gurur duyuyorlar... Dr.Hande ekliyor özellikle kendi kanından olmaya bilir ama yenge enişte tarafı falan kıskanmalar daha çok oluyor.

-Beşinci sorum da hastaları tedavi edince hastalığa çözüm bulunca ne hissediyorsunuz......

-Dr.Demet bize çok geri dönüşler oluyor aslında rotasyonlar tüm hastalar ile karşılaşıyoruz ve tedaviden önce ilgili olunca hastalar sürekli senden muayene olmak istiyor,numaranı almak istiyor sürekli seni görmek istiyor hatta benden sezeryan olmak isteyen hasta bile oldu ilk görev yerimde insanlar o kadar bana güveniyordu çocuk,cildiye vs. polikliniklerine gidip reçete yazdırdığın da bana gelip gösteriyorlardı sence doğru mu yazmışlar şeklinde bende işin uzmanı o doktordur ben onun kadar bilmem diye ekleyip hastayı yollardım.Doktorun güler yüzlü olması hastayı çok etkiliyor.
-Dr.Hande bizde tedavi kısmı yok fakat kromozom sonuçlarına bakıyorum genetik olarak bir durum yok genetik olarak sorun yok gayet iyi diyorum hasta Allah razı olsun ne muradınız varsa versin hocam şeklinde güzel tepkiler veriyor.

-Altıncı sorum da bu mesleğin size avantajı ve dezavantajı ne oldu.....

-Dr.Demet ölümü gördüğümüz için soğuk kanlı olduk ailede biri öldü veya kanser oldu mu biraz vurdum duymaz durumlar olabiliyor,duygusuz oldum ve sabır o kadar çok hasta dinlediğim için artık sabır tahammülüm azalıyor.
-Dr.Hande hayatı kaçıyorsun özellikle TUS sınavı sürecinde içine kapanıyorsun sürekli ders çalışıyorsun o süreçte dez avantajından biri de bu olabilir.Avantajı da statün oluyor ama para konusunda malesef hakettiğimizi alamıyoruz Dr.Demet kasım nöbet paramız hala yatmadı alamadık üniversitenin parası yok diye dışarıdan ne kadar doktor olsak da bizlerde işçiyiz keşke zamanında alsak layıkıyla alsak asgari ücrete göre iyiyiz 24 saat nöbet,8 saat mesai üzerine nöbet artı mesai 36 saati buluyor bunun karşılığı bu olmamalı ... Dr.Hande uykundan feragat ediyorsun,ailenden feragat ediyorsun,kendinden feragat ediyorsun bide çocuğun olduğunu düşün o süreçte herkese aynı güler yüzü göstermeye çalışıyorsun maddi olarak karşılığı bu değil.Avantajı genel olarak kendine saygınlığın artıyor.Statün artıyor bir yere gidince saygı duyuluyor ama bir hakim savcı kadar değildir.

-Yedinci sorum da meslek den dolayı psikolojik yada stres oluyor mu hayatınızda.....

-Dr.Demet çok stresli bir meslek hata yapmamak için çok dikkatli olmak zorundayız bu yüzden stres çok oluyor hele ki sabırsız hasta olunca bu ekstra artıyor.Psikolojik bir durum yaşamadım.
-Dr.Hande biz de pek stres olmuyor ama yine de testler uzun süre olunca tanı koyucaksın şüphelendiğin şeylerden testler istiyorsun çıkmayınca bu kez farklı testler istiyorsun bunlar olabilecek durumlar bunlar fakat hastayı bir daha beklet bir daha beklet durumlardan dolayı stres oluyor.

-Sekizinci sorum da acı bir gerçek söz konusu olan doktora karşı şiddette hasta yakını veya hastanın sizlere karşı fiziksel yada sözlü saldırısı oldu mu....

-Dr.Demet fiziksel ve sözlü saldıraya uğramadım ama kadın doğum polikliniğinde çok sıra olduğunda sancısı olan bir hastaya yardımcı olmak istedim muayeneye alıcam kadın çocuğuma bir şey olursa seni yaşatmam falan şeklinde tehditler yağdırıyor dedim  bayan ben kadın doğumcu değilim size yardımcı olmaya çalışıyorum hala ileri geri konuşuyor bende bakmıyorum git doktorun baksın diyip bakmadım,doktorun böyle bir hakkı var ölecek hasta haricinde tabi ki hasta seçme hakkı var aynı zaman da insanlarında doktor seçme hakkı var sadece çok ağır hastalar haricinde bu dediklerim,bir iki düşüncesiz insan çıkıyor malesef bu durumlarda.Özellikle bazı erkekler evinde eşine bağırıyor çağırıyor ve dövüyor aynısını bize de yapacağını sanıyor,tepki gösterince karşısında doktor olduğunu anlıyor utanıyor,pişman oluyor hatta özür dileyende oluyor.
-Dr.Hande ise benim pek olmadı genetik de sıkıntı pek olmuyor sadece testler uzun çıkınca bazen sıkıntı oluyor açıklama yapınca anlaşıyoruz genelde.

-Dokuzuncu sorum  sağlık da şiddet çok oluyor sizler karşılaşmamış olabilirsiniz ama ülkemiz de bir çok doktor şiddete maruz kalıyor nasıl önleyebiliriz bu şiddeti....

-Dr.Demet doktorlar keşke bu kadar değersizleştirmeseydiler bunun aslında filmlerin,dizilerin çok etkisi oluyor bir bakıyorsun filmde hasta yakını direk doktoru dövüyor birazda sosyal medyanın etkisi de var.
-Dr.Hande biraz da sistemin etkisi var yaptırımlar çok az ceza sistemi ağır olsa aslında bunlar bu kadar rahat davranamazlar....Dr.Demet sağlık da hizmet çok artı herkes rahatlık ile ulaşabiliyor fakat devlet büyüklerinin sağlık ücretsiz diye meydanlar da rahatlıkla diyor ama hasta ya giriş açınca hasta tepki gösteriyor hani ücretsizdi diye tepki gösteriyor.Eczaneye gidiyor muayene parasıyla karşılaşıyor  hastahaneye gelip bize ahkam kesiyorlar.Bizim vergilerimizle doktor oldunuz sözü söyleniyor halbuki ben belki onun maaşı kadar vergi veriyorumdur.

-Onuncu sorum da sizden sonra doktor olmak isteyen insanlara ne gibi tavsiyelerde bulunmak istersiniz......

-Dr.Demet ve Dr.Hande gülerek seçmesinler diyerek şaka yapıyorlar.Ve her ikisi  şu şekilde ekliyor gerçekten hayallerindeki meslek bu ise seçsinler çünkü yeri geliyor saatlerce uykusuz kalıyoruz saatlerce ayakta kalıyoruz hastalara karşı sabırlı olmaya çalışıyoruz güler yüzlü olmaya çalışıyoruz,aslında okullarındaki rehber öğretmenlerin hastahanelere geziler düzenleyerek artısı ile eksisi ile göstermeleri gerekiyor bu şekilde onlar açısından daha etkileyici olacaktır.Meslek zor,zor olduğu kadar güzelde bizim mesleğimiz huysuz ve tatlı kadın gibi aslında bir kadın doğuma yada genel cerrah ile konuşsan neler neler anlatır ağzın açıkta kalır ve yazmasınlar gibi tepkiler çok alırlar.

Hatta yanımızda çalışan sekreterler malesef yetersiz eğitimsiz keşke çalıştıkları bölüm ile ilgili eğitim alsalar bize sekreter işi yaptırmasalar hastalara daha fazla yoğunlaşırız,benim sekreterim sadece giriş açıyor diyor Dr.Demet reçetemi de ben yazıyorum notumu da ben yazıyorum kısacası tüm işi ben yapıyorum keşke hastaya bu süreyi ayırsam .....

Son olarak riskli,yıpratıcı,stresli çalışma saatlerimiz çok yoğun sağlık da şiddeti ekleyince  çekilmez durum oluyor ama iyi niyetli hastalar gelince onlar dengeliyor bu durumu,bundan dolayı eve gidince rahat gidiyorum.Bazı insanlar var çok bilmiş insanlar oluyor internetten kendi hastalığının teşhis etmeye çalışıyorlar onlara diyeceğim şey bize ihtiyaçları yok zaten yaşları geçmemiş ise bence tıp okusunlar onlar çok üstün zekalı insanlar biz boşuna altı yıl okumuş oluyoruz onların karşısında diyerek ironı yapıyor Dr.Demet ve Dr.Hande....

Bu sıcak samimi konuşmalarından dolayı Dr.Demet YILMAZ ve Dr.Hande KULAK hanıma teşekkürlerimi bir borç bilirim saygılarımla .....



12 Şubat 2018 Pazartesi

BİR ÇİÇEK YETİŞTİRMEK

Gözleri kapalı elleri yumuk yumuk aglamaktan bile korkan geldiği yere yabancı küçücük korunmaya muhtaç bir bebek annesinden ayrılalı daha dakikalar oldu.. soruyorum annesine "adı ne olacak ?" Cevap düşündürücü "Bilmiyorum ki."
İşte o zaman tek bir soru var aklımda ... Seçme hakkı olsaydı yine aynı anne babayı seçer miydi ?
İnsanoğlunun yıllardır içinde olduğu bir yarış.Daha zengin daha prestijli daha güçlü olma yarışı.Bu yarış öyle bir yarış ki insana iyiliği sevmeyi sahip çıkmayı kucaklamayı unutturuyor.

Asla bizim olmayacak bu dünya.Unuttuğumuz en büyük gerçek bu aslında.Bir kızılderili atasözü diyor ki "Dünya çocuklarınıza miras değildir,aksine ödünç aldınız."
Savaşlar,güç yarışları,yok ne bilmemek .. İnsanlığımızı eritiyor.

 Yerine güce tapan bir cani kalıyor.İnsanoğlu elbette çoğalmak için dünyaya geldi.Peki ama nufüs yalnızca bir dizi rakamlar mı?Yoksa her biri bedene üflenmiş ayrı birer ruh, hayat ve beyin mi ?
Bir çocuk sahibi olmak ve ona sahip çıkmak hele de iyi bir insan yetiştirmek dünyanın en büyük yeteneği.Hele de dışlanmanın kavganın ve ayrımın bu kadar çok olduğu bir dünyada..

İki çocuk dünyaya geliyor farklı yerlerde .. Biri suya hasret,biri ilgiye ..Biri açlıktan ölmek üzere diğeri ise obezite sınırını çoktan geçmiş hastalıklarla boğuşmakta.. Biri hayatında hiç ampul görmemiş ,diğeri ise sanal dünya üzerinden istismar ediliyor ..Çocuk yetiştirmek gerçekten bir sanat. Dünyaya bırakılan bir iz. 

Şairlerin şiirleri,bestekarların besteleri,liderlerin ülkeleri ve daha niceleri .Hepsi çocuk yetiştirmek gibi.Hem narin hem de hırçın bir çiçek yetiştirmek gibi ..Gözleri kapalı elleri yumuk yumuk aglamaktan bile korkan geldiği yere yabancı küçücük korunmaya muhtaç bir bebek annesinden ayrılalı daha dakikalar olmuş.

Tek bir soru var aklımda ... Seçme hakkı olsaydı yine aynı anne babayı seçer miydi ?
Ben yine dünyaya gelsem yine kendi ailemi seçerdim .Ve umarım siz de öyle..

Hepimiz için dilerim çocuğuna "iyi ki " dedirten anne babalar oluruz.Ve dilerim hepimiz çocuk yetiştirmenin zorluğunu ve güzelliğini düşünerek bu yola gireriz .. Bu bir zaruret değil. 
Bu aile olmak için bir şart değil . Ama çok özel hissettirdiği kesin ..Ve eğer bir çocuk sahibi olamazsak işte o zaman çok daha özel birşey var ..

Yetim bir evlada anne babalık etmek.Bu işin kutsiyetini bilmeden düşünmeden onu yarı yolda bırakmış bir aileye ve kadere inat ona yoldaş olmak.Bu hepsinden çok daha yürekli ve kutsal birşey . O çocuk,sizin için ikinci bir şans .. 

Bir evlat doğurabilirsiniz ona anne babalık edebilirsiniz.Ama daha kutsalı sevmek zorunda olmadığınız,bakmak zorunda olmadığınız bir çiçeği büyütmek..İşte bence gerçek anne babalık budur. Size ait olmadığını inanan herkese inat sizden bir parça yetiştirmek . 

Lütfen bu gece uyumadan önce bir düşünün ..Hayatlara dokunmak çok kolay ama dokunmaya cesaret etmek çok zor ..

14 Ocak 2018 Pazar

BİLİM TESADÜFLERİ SEVER Mİ ?

Merhaba arkadaşlar uzun bir aradan sonra yeni yazımı yazmaya karar verdim.Sağlam içerik üretmek için sağlam fikirler üreterek ve araştırma yaparak ortaya farklı projeler çıkartmak gerektiğini düşünüyorum.Okuyucunun dikkatini çekmek o kadar kolay değil olmamalıda.Çünkü okuyucu kitlesinin ilgisini herhangi bir yazı çekmez ilgi çekici olmalı,meraklandırmalı,düşündürmeli,ufkunu açmalı kısacası okunuyorsa bir yazı vay be dedirte bilmeli.


Bende ilgi çekici bir fikir bulmaya karar verdim.Sizce bilim tesadüfleri sever mi ? yada daha açık konuşmak gerekirse yolda yürürken ben bunu yaparım bu önceden yapılmadı ben yaparım fikriyle yola çıkıp engelleri aştınız mı ? yoksa ampul yanıyor ilerleyen zaman da çok zor yapamam yada yapsam bile kaza süsü verilerek canıma kıyarlar bahanesine mı sığınıyorsunuz ? Hadi onu da geçtim bilim tesadüfleri sever Newton değiliz ki kafamıza elma düşsün de yer çekimini bulalım diyen yada son sürat uçuruma doğru asfalt yolda ilerlerken aracının farları kedinin gözlerinden yansımasıyla son anda uçurumdan yuvarlanmanın önüne geçer ve böylece kedi gözü yansıtıcısını sağ ve sol asfalt yola belirli mesafeler ile yerleştirerek kazaların önüne geçilmesini sağlayan Percy Shaw değiliz ki aynısı bizim başımıza gelsin söyleyenlerden misiniz ?


Hadi bunları da geçtim Thomas Edison çok fakir bir hayat yaşamış,geçirdiği rahatsızlıkla algısal sorunlar yaşadığından öğretmeninin annesine yazdığı mektupla okuldan atılmıştır.Mektubu okuyan annesi göz yaşları içinde oğluna; öğretmenin Thomas Edison'un çok ileri derecede zekaya sahip olduğundan eğitimine evde annesi tarafından devam edilmesine karar verilmiştir yazısını oğluna okumuştur.Edison gar da gazete satarak sağda solda çalışarak hem geçimini sağlamış hem de evinde kurduğu küçük laboratuvar da deneylerine devam etmiştir,sabahlara kadar.Geçen zaman da Edison istediği kariyere ulaşmış annesi ölmüştür.Bir gün annesinin sandığını karıştırırken yazılan mektubu bulur ve şunlar yazar oğlunuz şaşkın algısal sorunları olduğundan okuldan atılmasına karar verilmiştir.


Ve Edison bunun üzerine saatlerce ağladıktan sonra günlüğüne şu satırları düşmüştür Thomas Alva Edison kahraman bir anne tarafından yetiştirilen yüzyılın dahisi haline getirilmiş şaşkın bir çocuktu.


Evet arkadaşlar bu zorlukları yaşamadığımızdan mı bilim yapamadık? yada bilim yapacak kadar çalışkan mı değildik? Sizinde şahit olduğunuz üzere bilim hem tesadüfleri sever hem de algısal sorunları olan insanları dahi yapar,bilimin esası çok çalışmak,kararlı olmak,sonucu ne olursa olsun vazgeçmemektir. Bazen de bilimin içinde olup aşkı için radyasyona maruz kalan Pierre Curie'nin eşi olan Marie Curie için deneylerin üzerinde yapılmasına göz yumduğu ve kısa sürede hayatını kaybetmesiyle sonuçlanmıştır.Bu süreçte bayan Curie nobel ödülleri alıp üzerine başkasına aşık olarak bay Curie'ye  vefanın sadece İstanbul'da bir semt adı olduğunu manalı bir şekilde göstermiştir.

Bilim gözlerini açtığında evrenin manasını kavrayıp bu yolda yürürken tesadüfleri sevip tüm zorluklara rağmen pes etmemeyi ve hatta aşkı için bilimin kobayı olmayı göze alanların sonunda geride insanlık adına yararlı buluşlar bırakarak her insan gibi gözlerini derin bir uykuya yumarlar bizlerde onların bize bıraktığı nimetlerden yararlanıp vay be dedikten sonra hunharca yararlanırız.İcraata gelindiği vakitte aman zor şeyler bunlar,yapan var biz kullanalım demekle sadece tembellikle level atlayıp bu güzide insanlar gibi ölüyöruz,geriye kalan buluşlarını miras bırakanların isimleri yüzyıllar geçmesine rağmen hala hayat bulunurken sıradan insanlar ise onu tanıyan en son insanın ölmesiyle ismi de kaybolup gidiyor.Bu kadar uzun yazı yazdıntan sonra her seferinde kısacası demek de biraz havalı oluyor fakat lafın kısası bilim her insanı sever her insan bilimi sevmez.

Sağlık ile bilim ile birlikte kalın ürettiğiniz kadar var olursunuz umarım yazımı beğenirsiniz teşekkürler.

22 Kasım 2017 Çarşamba

HAYAT AĞACI

Merhaba arkadaşlar daha önceki blog yazımda amacım güzel bir giriş yapmaktı  bir ağacın nelere vesile olabildiğini gösterebilmekti.Aslında biraz düşününce insanların bir ağaçtan farkı yoktur,şimdi ben böyle düşünüp yazınca bazılarınız şunu söyleyebilir kardeşim bırak bu işleri boş işlerle uğraşma diyebilir.Bunlar olayın esprisi aslına bakarsak her canlı doğar,büyür ve ölür,bu süreçte neler yaşadığı neler yaptığı önemlidir.İnsan kurduğu hayallerin çerçevesinde yaşar,her insanın hayalleri vardır küçük bir çocuğun hayali oyuncak iken genç bir bireyin hayali yeni bir bilgisayar,telefon veya buna benzer şeyler daha ileri yaş gurupları ise evlilik,ev,araba gibi hayaller kurmaktan kendilerini alıkoyamazlar.

Bazı insanlar vardır onların yaş sınırlaması yoktur,kendilerini tanıdıklarından itibaren doğru gitmeyen yaşam da doğruları oluşturabilmek için hayaller kurarlar.Bu saatten sonra yaşamlarını ona göre yaşamaya çalışır aldığı kararlar neticesinde bir düzen kurmak için başarının yollarını arar.Bunu neden anlattığımı soracak olursanız dönüp etrafınıza baktığınız zaman yaşadığınız coğrafya da böyle insanlar ile karşılaşıyoruz hatta bu kişiler siz de olabilirsiniz.Gelelim meselenin aslına her insan başarmak ister her insan bozuk düzeni değiştirmek ister nitekim çok az kişi bu yolda ilerler ve bazıları da bir yerden sonra bu bozuk düzenin içinde kendini kaybetmiş şekilde bulur, o kadar çok kaybetmiştir ki kayıp olduğunun farkında bile değildir.

Kelimeler bir biri ardına sıralandıkça insanın yazası geliyor,yazdıkça düşünüyorum meğer ne çok yazacak şey varmış gözümü kapatsam ellerim beynimin esiri zaten yazmaya devam eder ne de olsa 8 yıl ilköğretim 4 yıl lise 6 yıl üniversite okuduktan sonra klavye de yazmak daha kolay geliyor,6 yıl üniversite okudum söylemdeki 6 yıl tıp okuduğum manasına gelebilir tıp okuyacak kadar o yüksek şerefe nail olamadım 2 yıl başka bir bölüm okuyup bıraktıktan sonra 4  yıl genetik okumanın daha mantıklı olacağına karar verdim nede olsa geleceğin bölümü dediler ama bir türlü gelmedi.Bekliyoruz umutsuzca belki birgün gelir,geldiği zaman hala yaşıyor isem ne mutlu bana  belki o gemi bir gün gelir İsmail abinin dediği gibi belki o gemi herkes için gelir bir gün.

Nerede kalmıştık her insanın başarmak için hayallere sahip olduğunu ve çok az insanın bu yoldan kararlı şekilde gittiğini bazılarının kaybolduğunu belirtmiştim.
Kaybolmayanlar ise zaferin tadını başarıya ulaşınca çıkarır.Önemli olan da bundan sonraki kısım öyle ki bizler doğmadan bazı insanlar bu dediğim yollardan geçip başarının tadını çıkardıktan sonra kendi düzenlerini kurup hayatı buna göre şekillendirmişler mesela sen şu şekilde öleceksin,sen şu hayatı yaşayacaksın,sen şu kadar para kazanacaksın,sen açlıktan öleceksin şeklinde düzen kurdular.Başarıya ulaşan bozuk olan bu düzeni değişmek isteyen  insanlar ne yazık ki azınlık durumda ve kurulan bozuk düzenin ya bir parçası olmak için zorlanıyorlar yada çürüyorlar.Bunun en güzel örneğini kendi içimizden verebiliriz çocukluk döneminin en güzel zamanlarında yarış atı yapılır çocuklarımız,ders çalışmak istemediğinde kırbaçlanır gibi dövülür daha hızlı koşmaya zorlanır,ergenlik döneminin başlarında başlar lise hayatı gençlik yıllarına kucak açar beden fakat yarış atı olmaya devam eder çünkü önünde üniversite vardır kendi bedenini,ruhunu yeni yeni tanımaya başlayan bu insanlara birde aile ilgisiz olunca ergenlik bitti,bitecek derken lise yılları göz açıp kapanıncaya kadar geçip gidiyor.Üniversite yılları başlar ardından yeni coğrafya farklı kültürler yeni insanlar evden çok uzak bir şehir büyümeye başladığını anlamasa da bir birey olarak atması gereken burs veye kredi kabul imzasından sonra az da olsa büyüdüğünün farkına varır ta ki üniversite son sınıfın son aylarına kadar mezuniyet yaklaşır ve ne oldum demeden ne olacağım düşüncesi başlar tam o sırada diplamayı almıştır.

Herkes meraklı gözler ile bakmaya başlar bundan sonra ne olacak derken üniversite mezunu genç inşaat halindeki binadan düşerek öldü evet yanlış duymadınız çünkü mezun olduğu bölümde iş bulamadığı için inşaat işçisi olarak hayatı boyunca ilk kez inşaatta çalışmaya başlayan bir fidan dallanırken kökünden  kesildi.Yazımın başında insanları ağaca benzetmiştim evet bir ağaç,her ağaç bir şeye vesiledir doğanın ekosistem sirkülasyonuna bazen de çağ açıp çağ kapatan güllenin ham maddesi olarak vesile olur.İnşaat halindeki binadan düşerek ölen yeni yeni dallanmaya başlamış bu genç de vesile olabilirdi.Bir öğretmen olarak çağ açıp çağ kapatacak nesiller yetiştirebilir yada güllenin ham maddesini olan Kam Ağacını keşfeden nesilleri,hayatının en güzel en özel günlerini bir daha yaşamayacak nesillerin 20 yıl kadar eğitim-öğretim hayatı yaşadıktan sonra umutsuzca ne oldum ne olacağım derken bir inşaat da ölü bulunmaması için yeni nesiller yetiştirip bozuk düzenin düzeltilmesi,azınlık olan başarıya aç insanlar ile birlikte birleşip,biz doğmadan önce kendi keyiflerine göre düzen koyan insanlara karşı savaşarak daha güzel günler ve yaşamlara vesile olabilirdi.Güzel günlere.....!!!!



Umarım yazımı beğenirsiniz.teşekkürler.....

















20 Kasım 2017 Pazartesi

Kam Ağacı



Kam ağacını bilir misiniz? kam ağacı ölümsüz bir ağaçtır efsanevi,yanmaz hiç bir şey öldüremez onu Kam ağacını sadece kendisi öldürebilir.Eğer yanına kendisinden uzun bir ağaç,bir bina veya ona benzer bir şey dikildiği takdirde bunu kaldıramaz kendisinden uzun olan şeyi geçmek için çabalar uzadıkça uzar tüm gücünü uzamak için harcar uzadıkça gücü tükenir ve ölür.

Gelelim olayın devamına Al Tahra denilen bir yer çok azımız duymuştur.Bağdat yakınlarında küçük bir kasaba olan bu yer Hz.Adem ve Hz.Havva cennetten kovulduklarında ilk geldikleri yer burasıdır yani Al Tahra-ül cem (sonsuz uyku).Hz.Adem bilinen ilk evi burada yapar bu evin baş yapıtı Kam ağacıdır.Tabi ki de bu bir tesadüf değildir.

Büyük İskender'in tahtı,Pers imparatoru Mukafkas'ın yatağı,Hitler'in dolma kalemi tamamı Kam ağacından yapılmıştır çünkü Kam ağacı ölümsüzlüğün ve gücün temsilidir.



Issac Christin Novak



Issac Christin Novak 1400 yıllarda yaşadı tam o sırada Fatih Sultan Mehmet'in padişah olduğu zamanlar yani 15. yy'da yaşamış Macar asıllı bir kimyagerdir.Ölümsüzlüğü aradı ve bu konu hakkında bir kitap yazdı bu durum kilisenin hoşuna gitmedi engizisyon mahkemesinde yargılanıp diri diri yakıldı buna rağmen ölmedi ölü sanılıp bıraktılar vücudu boydan boya yanık bir şekilde kaçmayı başardı.

Kıbrıs üzerinden Orta Doğu'ya geçti Bağdat yakınlarında Al Tahra kasabasına geldi ve burada hiç görmediği Kam ağaçlarını ilk defa gördü.Novak'ın kendisi gibi Macar asıllı bir çırağı vardı adı Urban,hepimizin bildiği İstanbul surlarını yıkan meşhur topları döken kişidir.

Novak kendisini yakan Hristiyan dünyasından ve Kilise'den nefret ediyordu bu yüzden İstanbul'un düşmesini istiyordu,Urban ile yazışmaya başladı mektuplarında ona Kam ağaçlarından bahsetti.Kam ağaçlarının ölümsüzlüğünü duyan Urban bu ağaçlardan tonlarca getirtti fetih de kullanılmak üzere toplar ve gülleler yaptırdı.

Hatta bu güllelerden 14 tanesi fetih den sonra bulunamadı.Ne olduğunu kimse bilmiyor ancak bir rivayete göre İstanbul'dan kaçan Bizans'lılar bunları kaçarken yanlarında götürdü içinden tohumları alıp Kam ağacı yetiştirdiler,yetişdirdikleri Kam ağaçlarından gemiler yaptılar ve hatta kristof kolomb'un gemileri bütünüyle Kam ağacından yapılmıştı.

Urban İstanbul'un fethi sırasında toplardan birinin parçalanması sonucu öldü ve Novak ise İstanbul'a geldi.Urban'ın ustası olduğu duyulunca büyük bir saygı ve itibar kazandı.Padişah'ın koruması altında İstanbul'a yerleşti.Boğaz kıyısında büyük bir konağa yerleşti lakin saygınlığı uzun sürmedi çünkü Kam ağacı olan arazileri satın alıyor ve Kam ağaçlarını kesip evin önüne yığıyordu kısa sürede bütün halkın dikkatini çekti bu durum Padişah'a kadar gitti.

Nova bu durumdan kurtulmak için müslüman olduğunu söylemesine rağmen bir şey değişmedi.Canını zor kurtarıp sürgüne kaçtı.Şimdi sorabilirsiniz ne yapıyordu Kam ağaçlarını içiyordu evet doğru duydunuz içiyordu ağacın özünü içiyordu yaklaşık 25 metre uzunluğundaki bir ağaçtan 12 gram öz çıkar.Novak Bu öz sularının tamamını içti çok hızlı bir şekilde gençleşmeye başladı ancak acıları dinmesine rağmen yaraları iyileşmedi.

Novak bundan sonra biraz daha güneye geldi Beyrut'a burada da Kam ağaçlarına ilgisi devam etti.Kendisini yakan kiliseye olan nefretti gittikçe artıyordu dönemin Fransa Kral'ına mektup yazdı,Fransa Kral'ına ölümsüzlüğü vaat etti karşılığında Kilise'lerin yıkılmasını istedi Kral bu duruma inanmadığı gibi çok kızdı küplere bindi.

Novak'ı öldürmek üzere ajanlar gönderdi.Kral'ın adamları Beyrut'a geldiler,Novak'ı sırtından hançerlediler,hançer sıradan bir hançer değildi İsa peygamber çarmıha çivilendiğindeki çivilerin eritilmesiyle yapıldı lakin Novak yine ölmedi sırtında hançer ile kaçmayı başardı giderken yanında Kam ağaçlarının tohumlarını da yanında götürdü ve sırra kadem bastı.

İlk blog yazım da biraz tarih,biraz bilim ve biraz da heyecan katmak amacıyla Kam ağacından bahsettim.Kendi blogumda belirli aralıklar ile tıp,genetik,uzay,tarih ve benzeri bilim dallarından bilgiler vererek birazda günlük yaşantımız hakkında yaşanan olayları ele alıp değerlendirmelerde bulunmayı düşünüyorum.




Umarım yazımı beğenirsiniz.Teşekkürler

BİR DOKTORUN GÖZÜNDEN

Öncelikle merhaba çok değerli okuyucular,yeni bir yazı ve bu yazıda çok değerli bir mesleği yerine getiren doktorlarımızın bu zorlu süreçt...